8 Kasım 2009 Pazar

HÜZÜN

HÜZÜN...

Hüzün ağırdır öyle göstermez yüzünü her zaman. Kadın erkek ayırt etmez hüzün. İkisinde de aynı etkileri gösterir. Aşk gibidir öyle gelirken sormaz. Ansızın geliverir. Ama daha sarsıcı, daha gerçektir. Hayatın gerçeği, ölüme açılan ilk penceredir...

Aslında öyle korkulacak birşey de değildir hüzün... Hayatın diğer gerçekleri gibi onu da sessizlikte daha iyi duyabiliriz.. Gece yatağımıza uzandığımızda sessizliğin sesi olur kimi zaman. Kimi zamansa gürültünün içinde sessizlik olur. Gün ortasında yolda yürürken ansızın mendil satan yaşlı teyzenin gözlerinden tokat gibi çarpar yüzümüze

Hüzün hayatın gariban yüzüdür. Bir aşkın son demlerinde herşeyin boş ve anlamsız geldiği bir anda bir kız çocuğu elinde bebeğiyle geçiverir önünden. Boş boş bakarsın... Gözlerin bademleşir. Hüzün gelmiştir...

Kalbindeki vicdan kanla beraber hüznü de pompalar vücuduna. Vicdanı olmayanın hüznü de yoktur...

Nedense kendimizi değil başkasını görünce hüzünleniriz çoğu zaman. Ayna tutar başkaları bize, kendimizde görmediğimizi onda görür sonra da asıl bu kendi gariban halimize ağlarız. Hüzün tam da hayatın gerçeklerini, kendi gerçekliğimizi farkettiğimiz anda kapıyı çalar...

Bütün korkuların temelinde ölüm korkusu yatar. Hüzün de bütün duyguların temelinde yatar. Korkuyla karışık halvet halidir... ama herşeye rağmen umutsuzluk da değildir...

Genç-yaşlı, zengin-fakir ayırt etmeyen bir farkındalık halidir. Bu garip dünyanın garibandan öte olmayan bu garip halimizin farkındalık halidir hüzün...

1 yorum:

  1. tıpkı ansızın gelen misafirler gibi hüzünün gelişi içeriye özümüze..misafirperver olmalıyız değil mi?sadece kabul etmeliyiz..hüznü gülümseyerek karşılamak ..

    YanıtlaSil