14 Kasım 2009 Cumartesi

HAK VE HOŞGÖRÜ

İlk duyuşta kulağa çok hoş gelen, onur ve şeref gibi caf caflı kelimelerle birlikte anılan kelimelerdir hak ve hoşgörü... Birbirine çok yakınmış gibi duran bu iki kelime aslında birbirlerine o kadar da yakın değillerdir... Hakkın olmadığı yerde hoşgörü ortaya çıkar. Hoşgörülü olmamız gereken durumlar çoğu zaman hakkımızın yenildiği anlardır. Bazen üst komşumuzun küçük oğlu gürültü çıkartarak uyuma hakkımızı elimizden alır. Bazen yolda yürürken birisi ayağımıza basar sesimizi çıkartmayız. Bazen de yağmurlu bir günde yaşlı bir teyze şemsiyesini gözümüze sokar yine sesimizi çıkartmayız. Bu tür durumlarda hep hoşgörülü oluruz. Günlük hayatta hoşgörü herkeste olması gereken insansı bir özelliktir buna lafım yok. Benim lafım hoşgörüyü propaganda haline getirenlere! Toplum olarak farkında olmasak da normalden fazla hoşgörüşlüyüz aslında. Hakkımızı aramamak ya da hakkımız yendiğinde sesimizi çıkartmamak, hep bu hoşgörü toplumu olma geleneğimizden kaynaklanıyor. Batıda hoşgörü kelimesini bu kadar sık duyamazsınız. Çünkü hoşgörüye gerek kalmayacak bir haklar bütünü oluşmuştur toplumda. Batılı için sınırlar kesin ve nettir. Alttan almayı gerektirecek bir durum yoktur. Orada Yaşlı teyze bile hoşgörü gösterilmeyeceğini bildiği için şemsiyesini daha dikkatli taşır. Bugüne kadar avrupa felsefesinde hoşgörüden bahseden tek bir filozof bile çıkmamıştır. Halbuki bizde hoşgörüden başka birşey konuşulmadı asırlardır. Aydın profillerimiz bile birbirinden farklı. Bizim Mevlana'mız var batının jean jacques rousseau su... bizim Yunus Emre'miz var onların Spinoza'sı.. Batıda herşey haklar üzerine kurulu... Bizdeyse ilişkiler üzerine. Ne kadar batılı olmaya çalışsak da olaylar karşısında oryantalist bakış açımızdan vazgeçmediğimiz müddetçe bu mümkün olmayacaktır. Bu bakış açısı aslında değerlerimizin bütününü oluşturuyor. Hoşgörü ve idare etme geleneği örf, adet ve ananelerimizin ayrılmaz bir parçası olduğu için bundan vazgeçmek çok zor olacağa benziyor. Toptan vazgeçelim demiyorum tabiki ama en azından bu törensi havadan kurtulup haklar üzerinde daha fazla yoğunlaşmamız gerekiyor. İnsanların ya da toplumların değerleri zaman içinde değişebilir. Normalin normu değiştikçe değerlerde değişecektir. Bundan yıllar önce hindistanda bir adam öldüğünde karısı da onunla beraber yakılırdı. Bu olay gayet normal karşılanırdı. Ama günümüzde normlar değişti ve bu artık hindistanda normal karşılanmıyor. Türk Milleti’nin de normları zamanla değişecektir. Burada önemli olan değişimin ne yönde olacağı... Oryantalizme mi yoksa pozitivizme doğru mu olacak? Hoşgörü toplumu olarak kaldığımız müddetçe hak ve özgürlüklerimizi elde edemeyiz. Tabiki birey olarak hoşgörülü olmak iyi birşeydir ama bir toplum hoşgörülü olamaz olmamalı yoksa o toplum kendisini sömürenlere karşı hep hoşgörülü kalır. Toplum hak ve adaletin en iyi işlediği mekanizma olmalı. Hak matematiksel, hoşgörüyse duygusal bir durumdur . Türkiye bu ayrım noktasında HAK kını hoşgörüden yana kullanmaya devam ediyor. Avrupa birliğinin kapısında bir hoşgörü toplumu... Siyah beyaz avrupada gri bir Türkiye çok eğreti duracak gibi görünüyor
Hoş-görüş lü olmak dileğiyle...
NOT: Bu yazı Çiğdem Kaya'ya ithaf olunur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder