31 Ekim 2009 Cumartesi

Değişen frekanslar, gelişen tehlikeler

Aidsten bile korkmayan türk erkeği bu sefer domuz gribinden korkuyor. Çünkü artık atın ölümü arpadan değil ama tayın ölümü domuz gribinden olabilir. Söz konusu çocuklarımız olunca her zamankinden daha çok endişeleniyoruz ki bu da çok normal bir durum. Tabi hal böyle olunca çeşitli spekülasyonlarda ortaya atılıyor. Genel kanaat virüsün kendiliğinden ortaya çıkmadığı yönünde. Ülkemizde ve dünyada hızla yayılmakta olan domuz gribi hakkında günümüzde pek çok haber çıkmakta ve yazılar yazılmakta...
-Birinci görüş, virüsü amerikalıların geliştirdiği ve İran, Venezuela gibi anlaşamadığı ülkelere göndermek isterken yanlışlıkla bütün dünyaya hatta kendi vatandaşlarına bile bulaştırdığı yönünde. Ben Amerika'nın yaptığını sanmıyorum çünkü bu virüs çok da öldürücü ve tehlikeli değil sadece çok hızlı bulaştığı için bu kadar medyatik oldu. Amerika istese çok daha kuvvetlisini yapardı.

-Bir diğer görüş de dünyada nüfus planlaması yapmak isteyen Birleşmiş Milletler'in bütün dünyanın etkileneceği bir virüs yayarak dünya nüfusunu 1 milyar azaltmayı planladığı...-ki dediğim gibi virüs sadece bazı durumlarda öldürücü olabiliyor. Ortaçağda 1347-1353 yılları arasında veba hastalığı bütün avrupayı kasıp kavururken avrupa nüfusunun üçte biri bu sırada kaybedildi. Öyle ki sadece bir yılda venedik'in nüfusu 140 binden 70 bine düşmüştü. Dünya nüfusunu planlamak için bu çapta bir virüs yaymak belki de insanlığın sonu bile olabilir. Bu durum Birleşmiş milletler konseyi üyelerinin ailelerini bile tehlike altına alacağından bu ihtimali de es geçiyorum.

-Bir başka görüş ise büyük ilaç şirketlerinin daha fazla para kazanmak için bu virüsü dünyaya yaydığı şeklinde. Her türlü ilaçtan zaten parayı vuran ilaç firmalarının böyle ucuz ve tehlikeli bir yönteme başvuracağını sanmıyorum. En basitinden bir aspirin bile insanlar tarafından grip aşısından daha sık tüketilmekte ve daha karlı bir ürün halindeyken ilaç firmaları sadece biraz daha fazla para kazanmak için neden böyle riskli bir işe girişsinler ki?

-Bir başka görüşte ise dünyanın değişen iklim dengeleriyle beraber virüs popülasyonunun da değişiklik gösterdiği ve bundan böyle insanoğlunun daha önce hiç karşılaşmadığı yeni hastalıklarla karşılaşabileceği iddia ediliyor. Bana en mantıklı gelen görüş bu.

Sanırım bu hastalık hakkındaki tek sevindirici haber domuz gribinin aslında o kadar da öldürücü olmadığı sadece çocuklarda ve yaşlılarda bazı durumlarda öldürücü olabileceği ve basit temizlik önlemleriyle hastalıktan korunulabilmesi.

Domuz eti yemeyen müslüman ülkelerin halkları da isminden dolayı bu hastalıktan fazlasıyla tiksinmiş durumda. Hatta domuz eti yenmeyen bir ülkede domuz gribinin nasıl bulaştığını anlayamayanlar bile var hala. Hatta belki duruma vakıf olamayan bazı vatandaşlar hiç domuz eti yemediği için bağışıklık sisteminin domuz gribine karşı dayanıksız kalmış olabileceğini bunun yanı sıra domuz eti yiyen milletlerin domuz gribine karşı daha dayanıklı olabileceğini bile düşünebilir. Ama sorun uluslararası bir problem ve artık dünya gerçekten global bir köy haline geldi. Herhangi bir virüs bir uçakla Hong Kong'tan Amerika'ya taşınabiliyor. Hava yolu şirketlerinin ne kadar yoğun uçuşlar yaptığını düşününce herhangi bir virüsün bir anda ne kadar hızlı bir şekilde bütün dünyaya bulaşabileceğini bu hastalık sayesinde görmüş bulunmaktayız.

Kuş gribinden daha az tehlikeli olan domuz gribinin dünya mikrop tarihine adını altın harflerle yazdırabileceğini sanmıyorum. Eminim kısa sürede insan ırkı ilaca gerek kalmadan kendi
bağışıklık literatürüne domuz gribini de ekleyecek ve bu hastalığı da bertaraf edecektir. Asıl tehlike, değişen yerküreyle beraber herşeyin değişmesi. Sadece dağlar, denizler bitki örtüsü değil! insanlar, hayvanlar ve mikroplar da bir değişim içerisinde. İnsanoğlunun kendisini ve çevresini farkındalığı her geçen gün artarken kromozom yapımız da değişiyor. Yeni doğan bebeklerin dna sarmalları bile artık çok daha gelişmiş vaziyette. Bebekler artık bazı hastalıklara karşı doğuştan korunmuş halde dünyaya geliyorlar. Virüsler de buna bağlı olarak devamlı gelişiyor. Kısacası belki evrenin değil ama içinde yaşadığımız dünyanın ve güneş sisteminin frekansı değişiyor. Bu değişen yeni frekansa ayak uydurabilecekler hayatta kalacak. Gelecekte daha sıcak, daha mikroplu yeni bir dünyaya ayak uydurabilenler olabileceği gibi uyduramayanlar da olacak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder